İran şimdiki İran olmadan önce hayallerin İran’ıydı.
İran, İran olmadan önce Persti ve bir zamanlar dünyada adı imparatorlukla anılırdı. Pers imparatorluğu ki Osmanlıca tabirle Acem diyarı herkesin hayallerini süsleyen her neviden zenginliğin merkeziydi.
Esasen İran’da bir bölge olan ve burada yaşayan Fars kavminin adından değişime uğramış şekliydi Pers. Batı dilinde Persia olarak kullanılan bu kelime zamanla tüm İran için kullanılmaya başladı ama konu bu değil elbette.
İran’ın, Fars diyarı olarak adlandırıldığı dönemde ekonomik anlamda olan gücü bir yana edebiyat alanında da dünyanın önde giden halkıydı. Yetişen ozanlar, yazarlar ve bilim insanlarıyla dünyanın her yerinde anılıyordu.
Örneğin 14. Yy da yaşamış Hafız-ı Şirazi bu gün bile hala en meşhur şairidir.
Rubainin bu gün bile en muhteşem ustası Ömer Hayyam’ı bilmeyen var mıdır?
Yine dünyanın en meşhur eserlerinden biri olan ve Mevlana Celaleddin Rumi’nin yazdığı gerek Mesnevi gerekse Mektubat Farsçaydı.
Yakın dönemde “ küçük kara balık, bir şeftali bin şeftali, Köroğlu geliyor, Bir vardı bir yoktu” gibi eserleriyle hepimizin hayatına dokunan Samed Behrengi’yi kim hatırlamaz.
Yıllar geçti İran o muhteşem İran olmaktan molla rejimi ile sıradanlaştı, bilim ve sanat merkezi olmaktan çok baskı ve tam olarak anlaşılmayan bir koyu İslami rejimin hegemonyasına girdi. Şimdilerde oradan bir şekilde kopup ülkemize gelen İranlılar şah döneminde bile olmayan bir baskının varlığından bahsederek, şimdi ülkesine bomba yağdıran Amerika’ya gitmeye çalışıyor.
Şah döneminde sadece şahlar değil eşleri de tüm dünyanın ilgi odağıydı ki ilk şah Rıza Pehlevi’nin eşi Fevziye bin Fuad Mısır Prensesi ve İran kraliçesiydi. Mesela son İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin dillere destan dünyalar güzeli eşi Süreyya hayatındaki çalkantılarıyla filmlere konu olmuştur. Berlin ve İsfahan’da büyümüş Londra’da eğitim almış biriydi. Şahın ikinci hanımıydı ama çocuk veremediği için saraydan uzaklaştırıldı adı sürgündeki prenses diye anıldı.
Bizdeyse Süreyya, dantellere işlenecek kadar çok sevildi ve bir dantel motifine “Süreyya’nın gözyaşları adı kondu”
Bunlar evet biraz magazin gibi gelebilir ama demem o ki şimdilerde rezil bombaların hedefindeki sanat ve kültür merkezleri bir zamanlar dünyanın ilgi odağı olan yerlerdi. Zaten para ve gücün kırbacı olan vahşi kapitalizm yeter ki bir yere kafayı taksın yok etmek için her yolu deneyecektir.
Etrafımızda kıvranıp dönen bu ateş sarmalından sadece mevzuya konu olan devletler zarar görmeyecek öyle bir an gelecek ki bir zamanlar aman bize dokunulmasın da diyerek verilen sarı öküzün ahı tüm coğrafyanın göz yaşı olmasın.
Kaleminize kuvvet değerli hocam.